T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
ANKARA / YENİMAHALLE - Özkent Akbilek Ortaokulu

Kaygı Ve Etkisi

 

     Herhangi bir duygunun oluşmasında, üç ana boyut vardır; Bunlar dış etkenler, fizyolojik tepkilerimiz(kalp atışlarında artış, midemizin sıkışması gibi) ve inançlarımız (ya da iç konuşmalar) dır. Sınav heyecanı da kendiliğinden ortaya çıkan ve elimizde olmayan bir şey değildir. Kendimizi heyecanlı hissetmemize yol açan bizim kendi düşüncelerimizdir. Düşüncelerimizin kaynağı da biziz. Düşünceyi biz başlatır, biz bitiririz.

       Sınavda sizden istenen sadece ve sadece soruları doğru okuyup, algılayıp anlamak ve soru ile ilgili doğru akıl yürütmektir; sınavın sonucu ile ilgili değil.

     Kaygıyı yakından tanımak, onunla mücadele etmenin temel şartıdır. Kaygı, dikkat ve konsantrasyonu olumsuz yönde etkileyen, performansı düşüren, sınav motivasyonunu olumsuz yönde etkileyen düşünceler silsilesidir.

     Bir deneme sınavında sınav görevlisi başınıza dikilse ve size; "Çok yavaş çözüyorsun, cevaplarından pek emin değilsin, bak yine hata yaptın!" gibi sözler söyleseydi dikkatiniz dağılmaz mıydı? "Lütfen, dikkatim dağılıyor, soruları anlayamıyorum" diyerek sizi rahat bırakmasını hatırlatmaz mıydınız? Öyleyse sınav kaygısını ortaya çıkaran düşüncelere neden takınıyorsunuz? Bu sizin elinizde değil mi? Yoksa kendinize söz geçiremiyor musunuz?    

Üniversite sınavlarına hazırlanan öğrencilerden, kaygı ve konsantrasyon sorunu yaşayanların genellikle zihinlerinde kendilerine izlettirdikleri iki tür film vardır: Bunlardan birisi romantik film, diğeri ise korku filmidir. Senaryolarını kendilerinin yazdığı, yönetmenliğini kendilerinin yaptığı ve başrolde kendilerinin oynadıkları bu filmleri hazırlık süreci boyunca kendilerine izlettirirler. Bu filmleri izlemekle kalmadıkları gibi bir süre sonra da gerçek olduğuna inanmaya başlarlar.

    Gençlerin kendilerinin ürettikleri filmlerden "romantik" filmin konusu; üniversite sınavının başarılması halinde yaşanacak mutluluklar, sevinç, coşku, takdir edilme, rahatlama ve benzeri duygularla ilgilidir. Hatta bu filmi canlandırırlarken kendilerini, zafer nidaları atarak zıplarken bile gördükleri olur.

    Bu rüyadan uyandıklarında, içinde yaşadıkları gerçeğin henüz hiç de öyle olmadığını görerek ve kazanamamaları halinde bu hayallerinin gerçekleşmeyeceğini düşünerek kaygılanmaktadırlar. Gençler,bunları  motive olmak;severek ve isteyerek çalışmak amacıyla yaptıklarını söylerler.

      İzlenen filmlerin bir diğeri olan "korku" filminin konusu ise; üniversite sınavının kaybedilmesi halinde yaşanacak hüzün, çökkünlük, ailesine ve başkalarına rezil olma, sıkıntı ve benzeri duygularla ilgilidir. Yine bu filmi canlandırırken kendilerini ağlarken, sıkıntıdan bunalmış, çaresiz bir halde görürler. Bu filmi izleyen gençlere sorulduğunda, bunu sınavla ilgili tüm olumsuzlukları şimdiden düşünerek ve yaşayarak önlemek, ders çalışma yönünde kendilerini harekete geçirmek amacıyla yaptıkları yönünde cevaplar alınmaktadır.

     Yukarıda sözü edilen her iki yaklaşım biçimi de genci kaygılandıran, konsantrasyonunu olumsuz yönde etkileyen bir yaklaşım biçimidir. Çünkü bu yaklaşım biçimleri, önüne bakmadan yürümeye benzer. Ne zaman ki genç ve çevresi "gözlerini sınavın sonucuna çevirirler" işte o zaman bu ve benzeri gerçekçi olmayan düşüncelere davetiye çıkarırlar. Oysa gerçek olan ve görülebilen bugündür, şimdidir.

    Sınavda sorulacak soruların zorluğunu düşünmek, sonuca ilişkin tahminlerde bulunmak zamanın, çalışarak değil kaygılanarak geçirilmesine neden olur. Sınava ilişkin tahminleriniz ve düşünceleriniz sınavın sonucunu olumsuz yönde etkiler.

    Sınavın sonucu hakkında yorum ve değerlendirmeler yapabilmek için henüz elimizde yeterli ve somut veriler yoktur. Sınav sonucunda doğru ve yanlış sayılarımız ortaya çıkmadan, alacağımız yaklaşık puanı görmeden bu günden üzüntü ya da sevinç yaşamanın anlamı olamaz. Üzüntü ve sevinci sınav sonuçları belli olduktan sonra yaşayalım.

    Heyecanlanmaktan değil heyecanı paniğe dönüştürmekten kaçının.

    Bazen duygularımızı ifade ederken birbirine karıştırabiliyoruz. Sınav kaygısı konusunda da heyecan, kaygı ve korku duyguları birbirine karışabilir. Oysa kaygı duygusunu iyi tanıyabilmek, kaygıyla mücadele etmek ve onu kontrol edebilmek için gereklidir.

    Heyecan ortaya çıktığında vücudumuzda seratonin hormonu salgılanır. Seratonin hormonu salgılandığında yani kişi heyecan duyduğunda uyanık ve güven doludur. Kısa sürede düşünür ve çabuk cevaplar verir. Her alanda gösterdiği performans iyidir, kendini hevesli ve gayretli hisseder. Yaptığı iş ile ilgili keyifli ve enerjiktir. İnsanlar heyecan yaşamak için, kimi zaman riskli olabilecek yollara bile başvurabilirler. Örneğin, spor yapmak, yürüyüş yapma resim çizme vb.faaliyetler insanlara heyecan verdiği için tercih edilmektedir. Sizin de yaşamınızda heyecan duyduğunuz ve hoşlandığınız birçok faaliyetiniz olabilir.

    Sınava başlamadan kısa bir süre önce hissedilen duygu hali genellikle heyecandır. Beyin bir süre sonra karşılaşacağı soruları yanıtlayabilmek ve gerekli olan yüksek beyin fonksiyonlarını yerine getirebilmek için hazırlık aşamasındadır. Önemli olan bu doğal sürecin kaygıya ve paniğe dönüştürülmemesidir. Öğrenciler kimi zaman bu doğal süreçten "eyvah kaygılanıyorum, bildiklerimi unutacağım, şimdi heyecandan elim ayağıma dolaşacak" gibi düşüncelerle olumsuz yönde etkilenirler. Hatta kaygılanmamak için yeni kaygılar üretebilmektedirler. Bu şartlar altında  etkili ve verimli düşünemediği gibi algılama, anlama ve hatırlama becerilerini de istediği düzeyde kullanamaz. Artık kaygı girdabına giren birey ne yapacağını şaşırmış ve paniklemeye başlamıştır. Panikle birlikte ellerde titreme, kalp atışlarının hızlanması, mide ağrısı, gerginlik vb. fiziksel birtakım belirtiler de ortaya çıkabilir.

    Sınava girmeden ya da kısa bir süre önce heyecanlanmaya başladığınızı fark ettiğinizde, bunu diğer tüm öğrenciler gibi sizin de yaşadığınızı, bunun doğal olduğunu ve hatta sınavda başarılı olabilmek için bu heyecanın gerekli olduğunu düşünün. Bilgisayar nasıl ki belli bir süreci izleyerek açılıyorsa ve bu süreçte bilgisayara herhangi bir müdahale edilmiyorsa, beyninizin de sınav öncesinde benzer sürece ihtiyacı vardır.

   Bazı insanlar geçmiş yaşantıları ile gelecekte yaşayacaklarına inandıklarının arasında gidip gelmekten bugünü yaşayamazlar. Yaptıkları hatalar, yaşadıkları başarısızlıklar, gösterdikleri beceriksizlikler, üzüntüler onları öylesine meşgul eder ki, "Ben aslında geçmişte pek başarılı olamadım, matematik dersini de eskiden beri hiç beceremem, bir türlü planlı öğrenci olamadım" gibi geçmişte yaşadıklarını düşünüp dururken zaman akıp gider ve zamanlarını değerlendiremezler. Zamanın verimli bir şekilde kullanılamamasından dolayı da başarısızlık doğal bir sonuç olacağından "Ben biliyordum böyle olacağını" diyerek ne kadar haklı olduklarını onaylarlar. Oysa insan "Ne ekerse onu biçer."

    Aslına bakarsanız bu kişiler çok temkinlidirler. Ancak bunda öylesine aşırıya kaçmışlardır ki, geleceğin olumsuz sonuçlarını daha şimdiden yaşamaya başlamışlardır bile. Ama nedense korktukları hep başlarına gelir. Örneğin, karda yürürken "Ya düşersem..." dediklerinde düşer veya düşme tehlikesi geçirirler. Ders çalışırken "Bu kez de istediğim gibi başarılı olamazsam..." dediklerinde bu düşündükleri gerçekleşebilir. Sonra da "Bak ben demedim mi?" diye söze başlar ve "korktuklarının hep başlarına geldiğini" anlatır dururlar.

İşte bu öğrenciler, sınava hazırlanırken bütün güçlerini seferber ederler. Bir oraya bir buraya koşuşturur dururlar. Belki çok çalışırlar, belki de çalışmayı çok isterler. Ancak akıllarından geçen "Ya kazanamazsam..." düşüncesi onların tüm umutlarını kırar. "Zaten kazanamayacağım.", "Çalışmam anlamsız.", "Şimdi birçok öğrenci kim bilir ne kadar çok çalışıyordur, başarıya ne kadar yaklaşmıştır?" "Ben ne yapsam boş." düşüncesine o kadar inanırlar ki çalışma konusunda isteksizleşebilir, hatta baştan pes edebilirler.

    Bunların sonucunda, bu öğrenciler potansiyellerinin çok altında başarı gösterirler. Çünkü var olan potansiyellerini kullanma fırsatını bulamazlar; onlar "geçmiş" ve "gelecek" arasında savrulmaktan bugünü yaşayamamışlardır.

          Sevgili Gençler,

   Geçmişi yeniden yaşayamayız. O, tedavülden kaldırılmış para gibidir. Gelecek çok uzakta, onu göremeyiz. Gelecek, senet gibidir. Bugün ise nakit paradır. Eğer geleceği değiştirmek istiyorsanız "bugünü" değerlendirin ve değişimi hayallerinizde değil "bugünde" gerçekleştirin. Çünkü ancak "bugün" kontrolümüz altındadır ve bizler sadece kontrolümüzde olan şeyleri değiştirebiliriz.

 

 

 

 

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 25.03.2018 - Güncelleme: 23.06.2021 19:21 - Görüntülenme: 989
Kaynak: Rehberlik
  Beğen | 5  kişi beğendi